Evren Kavukcu
Ayça Alper Akçay
Hatice Doğan
Kadın Sergisi Küratöleri
Bir kadın doğar doğmaz erkekten farklı konulur adı. Sanki gideceği yerler en başından belirlenmiştir, duracağı yerlere karar verildiği gibi. Daha ilerisine gitmek isteyenler, cesaret edenler – bu çoğu zaman bir cesaret meselesidir çünkü- ana haber bültenlerinin konusu olurlar maalesef.. Daha ilerisine cesaret edenler ya büyük bir başarı hikayesinin kahramanı, ya da: “O’nun da orada ne işi varmış o saatte?” sorusunun muhatabı haline gelirler.
Bir kadının erkek merkezli dünyada başarılı olabilmesi, bir anlamda hayatta kalabilmesi çoğu kez erkekleşmesi ile mümkün görünür. Trafikte ya da iş hayatında yani hayatın herhangi bir alanında başarılı kadınlar “erkek gibi” ,“adam gibi” yapıyorlardır işlerini. Başarılı olabilmeleri için kadınsı görülen hassasiyetleri bir kenara bırakmaları beklenir. Oysa kadınlık bir zafiyet değil, mücadele ve çeşitli zorluklar içeren, ama bu zorluğa zarafet içinde karşı durulduğu bir var olma halidir. Kadının kendisi ile ilgili vereceği kararlar çoğu zaman başkalarının öncelikli söz söyleme alanlarıdır. En küçüğünden en büyüğüne kadar bütün toplumsal kurumlar kadın ve kadın bedeni ile ilgili kendilerinde tasarruf hakkı bulmuşlardır.
Kadın söz konusu olduğunda toplumun iki yüzlü yargı sistemi daha fazla göze batar. Kadınları tanımlamak için daha fazla etiket icat edilmiştir. Kadından hem saklanması beklenir, hem de görünmesi, hem kırılgan ve korunmaya muhtaç olması beklenir, hem de cesur,.. Ağlaması istenmez, fazla konuşması da… “Bir kadın olarak” susması beklenir. Ne fazla olmalıdır ne istenenden az… Her kadın önceden belirlenmiş bir ölçüler sisteminin gölgesinde yaşamını sürdürür. Bu ölçüler sisteminin bahanesi kadını korumaktır. Kendisinden korunacağı tehlike ise bu ölçüler sisteminin kurucusu erkek egemenliğinin ta kendisidir. Kadının ya bu ölçülerden azat edilmesi ya da ölçülerin değiştirilmesi gerekir.
Kadın her sabah erkekten başka bir dünyaya uyanır. Bütün gözlerin üzerinde olduğu, üzerine yüklendiği sorumluluklarla baş etmeye çalıştığı, her alanda kendini ispat etmek zorunda bırakıldığı bir dünyaya. Çünkü kadının yaptığı her hata ilk önce “kadın”lığına verilir. Toplum için erkekten bir eksiktir, çocuğu olunca bir fazla. Kendini uydurması gereken çok fazla kalıp, aşmaması gereken çok fazla sınır vardır. Bu sınırlar kadının yaşadığı toplumsal sınıfa, kadının yaşına, mesleğine hatta bedensel yapısına göre zihinlerde yeniden kurulur her seferinde. Her kadın bu sınırların içerisinde kendi varoluşunun cılız ama kararlı sesini duyurmak için çabalar hayatı boyunca.
Bu sınırları yıkmak yakın zamanda kolay ya da mümkün görünmese de; değiştirmek, biraz esnetmek, kadının daha rahat sığabileceği, nefes alabileceği bir duruma getirmek üzere, bu sergiye katılan ülkemizin değerli sanatçıları vasıtası ile bir söz söylemek amacındayız. Kendi hayatı üzerinde karar verme hakkı elinden alınan, kendini gerçekleştirme imkanından mahrum bırakılmış tüm kız kardeşlerimizin, sadece birinin kızı, eşi, annesi olarak değil, toplumda tek başına değeri ve yeri olan, benzersiz yetenekleri ile, düşünen, hayata değerler üreten bireyler olarak var olabilmeleri için bir başlangıç noktası, bir kıvılcım yaratma isteğindeyiz.
Bu isteğimizi gerçekleştirme yolunda bizden katkılarını ve desteklerini esirgemeyen tüm sanatçı dostlarımıza, öğrencilerimize en içten teşekkürlerimizi sunarız. Ayrıca böyle bir sergiyi oluşturmamızda ön ayak olan işbirlikçimiz Erzincan Valisi Sayın Mehmet Makas’a ve Erzincan Binali Yıldırım Üniversitesi Rektörü Sayın Prof. Dr. Akın Levent’e teşekkürlerimizi sunarız. Kadının toplum içerisindeki öncelikli olması gereken konumunun cinsiyet eşitsizlikleri ile göz ardı edilmediği bir dünyada sanat ile yaşamak dileği ile…