Titanik Batarken Piyano Çalmak
26 Kasım 2020
Rüzgar serin ama hava güneşli… Bu satırları pandeminin tavan yaptığı günlerde yazıyorum. Biz sanatçılar, her şeye rağmen işimize, gücümüze devam etmeye çalışıyor, elimizden boya, pantolonumuzdan çamur eksik olmasın istiyoruz. Biliyoruz ki bu gün varız, yarın yokuz ama hayat kısa olsa da sanat uzun: Ars longa vita brevis. Bizden birkaç bin sene sonra Türkiye’de ve Dünya’da neler olup bittiğini arkeologlar yapıtlarımızın çöplerin arasından çıkan kalıntılarından okuyacaklar. Sanat eserlerimiz kırıkları birer mektuba dönüşecekler. Ama ya suyun altında kalanlar?
Bu mektupta, sizinle asıl paylaşmak istediğim soru; ‘Titanik batarken piyano çalmak nasıl bir şeydir?’ Batmaz denen devasa gemi batıyor, sular yükseliyor fakat yan yatmış balo salonu hala ışıl ışıl ve içerden piyano sesi geliyor… Bu etik bir şey midir? Ya da gerekli midir? Bir süredir, tüm bu olup bitenlerin patırtısı ve gürültüsü arasında kendimi şaşkın bir piyanist gibi hissetmeye başlamam neden? Olup bitene direk olarak müdahale edemeyen veya etmeyen ama işini de –her şeye rağmen- düzgün yapmaya çalışan üniformalı bir nefer. Her sefer bir nefer, Nefertiti aldı kiti, yağan tipi tam bir kiki…
Piyano etik midir? Yani Titanik batarken piyano çalmak yerine ne yapılabilir? Etraftaki yolculara yardım etmeye çalışmak da mümkün tabi ama filikalar yetersiz, deniz buz gibi, bunu da herkes biliyor. Peki, ne yapılmalı? Yapacağımız her hangi başka bir şey işe yarar mı? Peki neden piyano? Veyahut neden illaki piyano? Piyano, piyano bacaksız… Piyano çalmak dışında bir şansımız, imkânımız, kaderimiz var mı? Hangi parça? Hızlı mı, yavaş mı? Batınca da, su altında nefesimizi tutup piyano çalmaya devam edebilecek miyiz? Kaç saniye? Haydi, artık, fazla geyiğe yer yok herkes sanal filikalara…