Bubi
Leonardo Da Vinci’nin “Mona Lisa ” adlı tablosunun görseli üzerine dijital müdahale.
2011-2021
Kadın
“Dişi nedir?” sorusunu Google’ da aratınca, “Hayvan ve bitkilerin ERKEĞİNCE döllenecek biçimde oluşmuş cinsi”; ardından da erkek nedir sorusunu aratınca ise, “İnsan, hayvan ve bitkilerin dişiyi dölleyecek cinsten olan” tanımı ile karşılaşıyorsunuz. Doğrusunu söylemem gerekirse tanımların bu kadar üreme temelli olmasının yanı sıra “ERKEĞİNCE” gibi bir aidiyet de içermesi beni çok şaşırttı…
Aynı soruyu bu sefer “Kadın nedir?” şeklinde sorduğumuzda, “Evlenmiş ya da kızlığını yitirmiş dişi insan” tanımı çıkıyor karşımıza.
Kızlığını yitirmek, kaybetmek, bu fiiller de bizi kimi zaman saflığını kaybetmek sıfatına çıkarabiliyor…
Aman Tanrım bu nasıl bir şey, nasıl bir şuuraltı demekten kendimi alamıyorum…
Birileri bana, cinsel ilişkiye giren bir kızın saflığını neden kaybettiğini açıklamalı.
Gözleri mi açılıyor?
Aynı hikâye cennetten kovulan Âdem ve Havva içinde anlatılmıyor mu?
Düşünmeye, dolayısı ile de sorular sormaya devam ettikçe, zaten karışık olan kafamın daha da çok karıştığını fark ediyorum.
Örneğin, toplum içinde evlilik öncesi cinsel ilişkide bulunan bir kız için neden edilgen bir konumda “Kirletilmiş” fiili kullanılıyor?
Bu eylemin müsebbibi sözü edilen kız olamaz mı?
Ayrıca cinsel ilişki kurmak kirli bir şey mi?
Aynı eylemde bulunan partner ise, neden kirlenmiyor da, aksine çapkın tanımı ile taçlandırılıyor.
“Erkektir yapar!” Bu eylem için evlilik ahdinin olup olmadığı bile genelde sorgulanmaz.
Tüm bu eylemlerin ardında karşımıza bir de bekâret kavramı ve açılımları çıkıyor.
SAF, TEMİZ, EL DEĞMEMİŞ, KUTSAL BAKİRE…
Evet, bakirelik kimi inançlarda kutsallığa gönderme de yapar.
Dünya nimetlerden elini çekmek inzivada yaşamak nedense kişileri kutsallaştırır.
Eski Romalılardaki HESTİA- VESTİA rahibelerinde olduğu gibi.
Pagan İnançlarda çeşitli nedenlerle bakire kalmayı seçen tanrıçalara rastlarız. Bu tanrıçalardaki bakire kavramı tek Tanrılı, dinlerdeki bakire kavramıyla birebir örtüşmese de, kafamızdaki bakire tanımının ana kaynaklarıdır.
(Örneğin, Artemis in takıntılı bakire kalma istencinin benzerlerine toplum içindeki İnsankızında da rastlarız. (Artemis annesi Leton’ un, kardeşi Apollon’ u doğururken çektiği doğum sancılarından kötü etkilenip bakire kalmayı takıntılı bir şekilde sürdürür.)Yine mitolojide Tanrıça Hestia, Bakire kalmak için yemin etmiştir. Aynı kült ün rahibeleri küçük yaşlarda seçilip eğitiliyorlardı. Seçilen bu kızlar, bakirelik yemini ettikten sonra 30 yıl da tapınağa hizmet ederlerdi. Saçları kesilir ve bakireliğin sembolü olan beyaz elbise giyerlerdi. (Gelinliğin beyaz olmasının nedeni de bu mu?)
Hestia ve Hristiyan rahibelerinin ritüelleri arasında da önemli benzerlikler, paralellikler kurulabilir Hristiyan Rahibelerde, tanrının oğlu ile hayali bir evlilik yaptıkları için rahibeliğe katılım törenlerinde beyaz bir elbise giyerler.
Evet dini ritüellerin dışında günlük yaşam içinde de erkek evleneceği kızın el değmemiş bakire, (saf ve temiz) olmasını istemesi sadece içinde yaşadığı toplumun oluşturduğu bir ön yargı mıdır? Zifaf gecesinin sabahında kanla sulanmış çarşafı gururla paylaşan erkeği anlamak zorunda mıyız?
Sonuç olarak:
Bütün bu tanımların tarihsel kökenlerinde bir başka erkekle kıyaslanmaktan korkan erkeğin, bilince çıkmış şuuraltı mı var?
Bu nedenlerini kadınları kültür ve gelenek içinde tutsaklaştırıp hapsediyoruz.
Son söz:
Aynı çözümlemeleri doğadaki bazı canlıların dişileri için, örneğin cinsel ilişki sonrası eşini öldürüp daha sonra yemek için paketleyen dişi örümcek, (Kara Dul) veya aynı nedenlerle erkek eşini yiyen peygamberdevesi için de yapmayı ne de çok isterdim…
Bubi
Bubi
Özgeçmiş
Bubi 1977’de İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Psikoloji ve Antropoloji Bölümü’nden mezun oldu. 1979 ile 1992 yılları arasında sanat galerisi yöneticiliği yaptı. 1991 yılında I. İstanbul Sanat Fuarı genel küratörü oldu. 2000 yılında Adapazarı’nda kurulan İsrail köyünde 1998 depreminde ölenler anısına yerleştirme/heykel çalışması yaptı. 2011’de İstanbul Modern’de gerçekleşen “Gala Modern” kapsamında sergilenecek “Oturak” adlı yapıtı sakıncalı bulunarak sansürlendi. Bu olayın ardından sanatçı, üyesi olduğu UPSD’den istifa etti.[1][2][3] 2011 yılında açtığı 100 Bubi Parası isimli tek günlük sergide üstüne kendi portresini çizdiği paraları sergiledi.[4] İstanbul’da yaşamakta ve çalışmaktadır. Otodidakt olan sanatçı, yapıtlarında geometrik kompozisyonlardan tuval üzeri tekstil çeşitlemelerine kadar uzanan kavram dizinlerini çalışmaktadır. Bubi, boyanmış bez kordonlarını, yatay ve dikey kafes biçimleri ile örgüsel bir kompozisyon düzeni içinde bir araya getirir. Yapıtları klasik tuval resmi karşısında, teknik ve estetik bir uygulama olarak yeni özgün bir seçenek oluşturmaktadır.