YENİ DÜNYAYA MEKTUPLAR

(Çatışmalar)

Rönesans; Ortaçağın özgür düşünceye kapalı kapılarının, bilimsel-eleştirel düşünce ve rasyonalizm anahtarları ile aralandığı çağın başlangıcıydı. Her açılan kapı, Karanlık Çağ’ın koridorlarını aydınlatarak insan yaşamını özgürleştirmekteydi. Özgürlüğe, demokrasiye, felsefeye, akla ve sanata kapılarını aralayarak ışığı içeriye alan toplumlarda büyük gelişmeler yaşandı.

Nasıl ki, kapılar odaları koridorlara, evleri sokağa, kentleri ülkelere, ülkeleri dünyaya bağlıyorsa, düşün ve kültürel yaşamda açılan kapılar, insanı insana, çağları çağlara bağladı. Aklın yaktığı ışıkla dolan insanlık tarihinin bu yeni koridoru “Aydınlanma Çağıydı”. Hümanizm ise bu çağın insanının daha iyi bir yaşam ve gelecek tasarımının adıydı.

…Ve insanlık tarihinin hiçbir döneminde yaşanmayan hızlı gelişmeler yaşandı, koridorlar koridorlara bağlandı: Sanayi Devrimi, Modernleşme, Kentleşme, Kapitalleşme, Teknoloji Devrimi, Küreselleşme, Dijital Devrim, Yapay Zekâ, Akıllı Üretim Sistemleri…

Ne yazık ki bir faytonu çeken iki küheylandan biri olan insanın teknolojik evrimi, fiziksel evrimini geride bıraktı. Fiziksel varlık olan insanoğlunun fiziksel gücüne ihtiyaç gittikçe azaldı. Çağ atladığımızı sandık. Çünkü fiziksel düzeyden beyinsel düzeye çıkmıştık. Atomu parçalayarak maddeyi enerjiye dönüştürmüştük, fakat aşkla köprüler kurmayı unutmuştuk (İnsan ve doğa sevgisiyle kurulan köprüler, insanları, toplumları, kültürleri bir birine bağlar ve yaşamı genişletir). Kalabalıklaştık, kalabalıklaştıkça tahrip ettik, yalnızlaştık ve yabancılaştık.

6 Ağustos 1945 sabahı,  küçük çocuk adlı uranyum tipi bombanın Japonya’nın Hiroşima kentine, 3 gün sonra şişman adam adı verilen plütonyum tipi bombanın Nagazaki kentine atılmasıyla parçalandık. Düşen her bombayla Rönesans’la başlayan aklın ışığıyla aydınlanan koridorlarda çatlaklar oluşmaya başlamıştı. Hatta bu çatlaklar günümüze yaklaştıkça hatırlamaktan korktuğumuz karanlık dehlizlere dönüştü.

Kitle ve tüketim kültürü bizi kuşatan öğelere sorgulayıcı bakmamızı engelledi. 21.yüzyılda kapımızdaki çatışmaları Steven Spielberg’in yönettiği Er Ryan’ı Kurtarmak filmi gibi izledik.

Günümüzde ise, insan yalnız kendi cinsine değil, sanki yaşadığı doğaya savaş açmış gibi. Kendi yüzdüğümüz suları kirleten balıklara döndük ve nefes alamayacağımız günleri umursamadan kirletmeye devam ediyoruz. Bilim, düşün, sanat insanları tarafından tüketim toplumu, kitle kültürü, toprak, su kaynakları, GDO’lu yiyecekler, küresel ısınma, hızla artan nüfus, gittikçe teknoloji çöplüğü haline gelen dünya konusunda sürekli uyarılıyoruz. Fakat artık daha bilinçli ve daha mesafeliyiz . Mesela eskiden olduğu gibi kol kola, omuz omuza gezmiyor, günün hangi saati olursa olsun, kaçıncı karşılaşma olduğuna bakmaksızın yanak yanağa öpüşmüyor, kucaklaşmıyoruz. Kendimizi maskeleyerek sosyal yaşama katılıyoruz.

İnsanlığı cehalet ve akıl dışılık tutsaklığından kurtaracak modernizm savaşlarla, özgürleşme ülküsü ise sosyal mesafe kurallarının yaşam alanına sokulmasıyla sonuçlandı.

Öte yandan, Küreselleşme sürecinin dijital veri akışlarının artmasıyla yeni bir evreye girdiği ‘dijital küreselleşme’ (digital globalization) olgusuna tanık olduk. Kültürü bir bahçeye benzetirsek, Küreselleşme süreci yöresel ya da bölgesel bahçeleri dünyanın diğer bahçelerine açarak genişlettiği gibi, diğer taraftan bahçeleri aynılaştırmaya ve çölleştirmeye başladı. Dijital küreselleşmeyle sermaye ve bilgi akışının hızlanması ise insanların birbiriyle daha bağlantılı hale gelmesini sağladığı gibi birçok insansal problemi derinleştirdi. Fulcher’in araştırmalarına göre, 1820’lerde dünyadaki en zengin 5 ülke; en yoksul 5 ülkeye göre 3 kat daha zenginken, 1950’lerde 35 kat, 1970’lerde 44 kat ve 1992 de 72 kat zengin hale geldi. Bugün birçok uluslu şirket, birçok ülkenin ekonomisinden daha büyük olduğu gibi, birçok ülkenin ekonomik kaynaklarını kontrol etmekte.

Kanımca sanatın diyalektiği, değişen bir dünyada sanatın görevi de değişmekte. Sanat alanına açılan kapılar da, artık tek anahtarlı değil, birçok anahtar gerektiriyor. Sanat alanında da bugün tek cevabın yerini çok çok yönlü yaklaşımlar almakta.

Charles Darwin’in tanımıyla yaklaşacak olursak bilim ve sanat bir kuşun iki kanadı gibidir. Bu iki kanadı kullanabilen toplumlar uçar ve özgür olurlar.

Kültür ve sanat yoksa “insanın” geleceği tehlikededir. Her şeyin değiştiği dijital küreselleşme ortamında sanata ve sanatçıya her dönemden daha fazla sorumluluklar düşmekte.

Fevzi Nuri KARA

Fevzi Nuri Kara
“Çatışmalar V”
2020
110 cm x 120 cm
Karışık Teknik, Dijital.

%d blogcu bunu beğendi: